
RAMAZAN kelimesi Arapça’da “ramza” kelimesinden gelip “ sıcak mevsimlerde yağan yağmurun toz toprağı temizlemesi” anlamına gelir. Manevi anlamda düşünürsek on bir ay boyunca günahlarla kirlenen ruhumuzu, günahın toz toprağından rahmetle yıkama fırsatıdır diyebiliriz. Yani eğlence şölenine dönüşmeyen günler, israfla taşmayan sofralar, iftarla dolmayan mideler Ramazan’ın asıl halidir. Buna benliği, nefsi, azgın duyguları, ifrat veya tefritten oluşan huyları terbiye etmek, ihlâs ile Allah’a yönelmek için itikâfı eklemek gerekir. Maalesef Ramazan ayı ekonomik çılgınlıklara doğru manevi havasını kaybederek hızla gitmektedir.
Öte yandan Ramazan ayıyla İslam âlemi bir mescitte toplanmış gibi bir ve beraber olur, aynı duyguları paylaşır, tekbir ve salâvat ile semaları titretir.
Ramazan ayını bir futbol takımının yaz ayı hazırlık kampına benzetebiliriz. Kampa erken veya geç katılım, kamp kurallarına uyup sıkı çalışma sezonu belirleyecektir. Teknik direktörün iyi olması da futbolcuya yansıyacaktır. Bunun gibi Ramazan ayının Kur’an’ın teknik direktörlüğünde geçmesi ve iyi bir çalışma kalan on bir ayın, sezonun nasıl geçeceğini belirleyecektir.
Oruçlu mümin on bir ay boyunca yediklerinin kendi malı olmadığını, her türlü gıdanın ve suyun üretimine gücünün yetmediğini anlayacaktır. İnsan şuursuz ve biyoloji tahsil etmemiş ineğin yaptığı sütü yapabilir mi? Sofraya gelen yumurtanın sarı ve beyaz suyundan kalbi ve gözleri olan bir tavuk yapabilir mi? İnsanın bir elmayı icad edememe acizliğinin ortaya çıkmasıyla kendi kendine sahip olamadığı ortaya çıkacak ve benlik davasından kurtulacaktır. Açlık benlik damarını koparır. Ölümsüzmüş gibi yaşama tavırlarını kurutur. Aczinin, zaafının, fakirliğinin ve kusurlarının çokluğunu nefis ancak açlıkla anlar. Son olarak Sadi Şirazi’nin dediği gibi “biz yemek için yemiyoruz, yaşamak için yiyoruz.”
Çok yemek bedeni hızlıca yıprattığı gibi kalbin ve ruhun gıda almasını yani ibadetlerden lezzet almayı da engeller. Yani sürekli madde ile iç içe olan insan maneviyata yabancılaşır, metafizik bilgilere ön yargılı yaklaşır. Ruhu gıdası olan ibadetlerden ve teslimiyetten mahrum bırakır. Bu bağlamda oruç hem bedenin sıhhati için maddi bir perhiz hem de ruhani hazları hissedebilmek için manevi bir perhizdir. Maddeye esir olmaya hayır demektir. Mide fabrikası yerine kalb ve akıl fabrikasını işletmektir. Maddeye esir olan ve inanmayan insanın durumunu belirtmek gerekirse: köpeklerde renk körlüğü vardır. Her hangi bir köpek çıkıp gök kuşağı var derse diğer köpekler ona “deli, yobaz, gerici, modern çağda da mı” etiketini yapıştıracaktır. Galiba yeterli bir cümle oldu.
Ramazan ayı Cenab-ı Hakkın insanoğluna bahşettiği sınırsız nimetlerine karşı hakiki, hâlis ve umumi bir şükrün anahtarıdır. İhlâs ile yapılmış az bir ibadet bu ayda küllileşir. Mümin bu ayda eda edeceği külli hamd ile kendisine bahşedilen nimetlerin borcunu ödeyecektir. Açlık ile terbiye olan nefis her türden yiyeceğin kıymetini anlayacaktır. Kuru ve bayat bile olsa ekmeğin sofraya geliş aşamalarını, zamanı geçmişte olsa gıdaların değeri ancak açlıkla anlaşılır. Bu açlık Afrika insanının aç bırakılmasını mümine hatırlatacak ve yiyecek bir şeye sahip olamayanları anlamak için empati fırsatı verecektir. Açlık ile terbiye hemcinsine karşı şefkat duygularını harekete geçirecektir. Yardımlaşmanın kaynağı ise şefkattir. Bütün bunlar birer manevi şükürdür.