
Ziya Paşanın güzel bir sözüyle başlayalım: Onlar ki verir laf ile dünyaya nizamat (düzen), bin türlü teseyyüp (ihmal, düzensizlik) bulunur hanelerinde. Buna paralel olarak Edward Said, Şarkiyatçılık adlı kitabına Karl Marx’ın “onlar kendilerini temsil edemezler, temsil edilmeleri gerekir” sözüyle başlar. Ona göre Batıda bilinen şark (doğu) doğrulara yaslanmaz, şark hakkındaki bilgiler birer yanıltmadır, imgelemdir. Montesqieu “doğu despotizmi” imgelemini, ön yargısını, ön yargıya hazır halde bekleyen insanına armağan eder. Bir yandan da Machiavelli duygusuz, vahşi siyaset anlayışını ikame eder.
İmgelem iddiasını küçük bir bilgi ile ispatlayabiliriz. “İslam terörü” aslında bir imgelemdir. O batının her imkânı özellikle medya, sinema, internet vs kullanarak yarattığı bir algıdır. Yani görmek istediği gibi bakmaktadır, görmek istediğini görebilmek adına her oyunu oynamaktadır. Örnek olarak Hollywood’un gücünü ve etkisini verebiliriz. Hollywood filmlerinde senaryolar özellikle İslam ve terörizmi yan yana göstermek üzerinedir. Adı üzerinde: senaryo. Jack Shaheen adlı bir araştırmacının yaptığı araştırmaya göre Hollywood filmlerinde yer alan 900 müslüman karakterin sadece 12 tanesi olumlu tipleme içermekte, 50 tanesi de iyi-kötü karışık tipleme içermektedir. Ülkemizde ise Yeşil Çam ve hepimizin bildiği üzere Kemal Sunal filmleri bilinçli bir saptırma üzerinedir. Muhsin Ertuğrul önderliğinde devlet desteğiyle imgelem ülkemizde de hat safhaya varmıştır.
Benim burada önerim tutarsızlığın tutarsızlığı Avrupa medeniyeti hakkında olacaktır. Empati şöyle: 13 müslüman devlet bütün güçleriyle bir araya gelip mesela Londra, Berlin, Paris, Roma gibi bilim ve kültür başkentlerini bombalayacak. Bütün yer altı-üstü zenginliklerini yağmalayacak. Kadınlarına tecavüz edecek. Tarihi eserlerini mesela Mona Lisa tablosunu Bağdat müzelerinde sergileyecek. Kendisine karşı gelen isyancıları, eleştirenleri Guantanamo ve Ebu Gureyb hapishaneleri inşa edip işkence yapacak. Londra lordlar kamarasına Irak lideri kendi valisini atayıp İngiltere’yi yönetecek ve gelişmiş Arap medyası ile İngiltere’yi diktatöryal ülke olarak tanıtacak. Londra halkının savaştan kaçmak üzere sığındığı İspanya’yı terörü desteklemekle suçlayacak. Avrupa’da kendi desteğiyle yayılan ayaklanmaları mesela Londra Özgürlük Ordusunu terörist olarak tanıtıp Hıristiyanlığı kötüleyecek, Hıristiyanfobia üretecektir. İslam medeniyeti kendisine potansiyel tehlike olarak gördüğü Hıristiyanları durdurmak için Hz. İsa’ya olmadık hakaretler yapacak. Bununda ötesinde müslüman devletler kendilerini ultra demokratik, hukuk devleti, özgürlükçü, çoğulcu, insan haklarına saygılı vs gösterecek, dünyaya böyle tanıtacaktır. Buyrun trajedi masasının bereketine. Bende bu durumda İslam medeniyetini en insancıl diye savunsam Londra insanının bakış açısı nasıl olurdu? Onca masum Berlin siviline uygulanan zulme ortak olmaz mıydım? Savunum hakikate, hikmete, bilgi ahlakına, insanlığa yakışır mıydı? Acıları yarıştırmakla, duyguları galeyana getiren hadiseleri dillendirmekle kimse bir yere varamaz. Sorun bakış açısındaki tutarsızlığı meydana çıkarmakla, mantık yürütmedeki hataları göstermekle, hakikat arayışındaki samimiyetle çözülecektir.