Osmanlı’nın şahane medeniyetinden geriye iki büyük millet kaldı: Türkler ve Kürtler. Ayrılmaları takdirde Osmanlı’nın ve İslam’ın medeniyet mirası kesinlikle sönecekti. Osmanlı’nın bu iki ve sonuncu unsurlar el ele verecek mi vermeyecek mi? Özellikle İngiliz istihbaratı Kürtler ve Türklerin bir araya gelmemesi için çok çalıştı. Bunlardan biri malumunuz Lord Curzon’dur. Buna karşılık başta Bediüzzaman gibi âlimlerin cehtleriyle ayrılma olmadı. Kürtlerin Şerif paşası hariç Kürtlerden gelen cevap “ Bizler et ve tırnak gibiyiz, ayrılamayız.” 1920 yılında yayınlanan misak-ı millide bunu görebiliriz.
İslam hukuku etnik kökene bakmadan işler ve gelişir. İslam’da üstün olan hukuktur ve hukukun üstünlüğü ile tam bir nomokrasi örneğidir. Misak-ı millinin birinci maddesinde de görebileceğimiz gibi “ Osmanlı-İslam ekseriyetinin hukukunun korunması” ifadesi geçer. Demek ki Devlet-i Âliye’de Kürt ve Türk unsurunun ayrılmaması yönünde hareket ediyor. Ancak Türkiye Cumhuriyeti ile birlikte sisteme yerleşen milliyetçilik anlayışıyla bu iki millet İngilizlerin istediği gibi birbirine küstürüldü. Üstelik istiklal savaşı iki milletin eliyle kazanılmıştı. Tek partinin yanına tek millet eklenmişti. Mutluluk sadece Türk olmaya bağlanmış dağlara ve taşlara yazılarak ilan edilmişti.
Görünen o ki, iki millet siyasi oyunlara gelmemişti. Oyunu bozmakta kararlıydı. Bu yolda nice başlar dökülmesine rağmen oyun tutmadı. Bu uğurda Menderes, Özal ve son olarak Erdoğan çok çaba sarf etti. Osmanlı’dan kalan miras bölünmeme yolunda dayandı. Ancak son yıllarda iki tarafta et ve tırnak gibi olduğunu biraz unutur gibi oldu. Aramıza giren nifak tohumları yeşerecek mekânlar bulmaya başladı. Tarihten, en azından II. Mahmut döneminden itibaren, İttihat ve Terakkiyi, Jön Türkleri, Hilal- Haçlı ve Sömüren-Sömürülen mücadelelerini ve tek parti zamanını kültürel seviyede bilip ibret almakla aslımıza yani bir olmaya dönebiliriz. Kardeşliği yeniden tesis edip, ümmete el atabiliriz. Çünkü tüm dağılma ve yozlaşma bu dönemden itibaren, kapalı bir şekilde başlamıştır. Günümüzün problemleri bu dönemlerden kalmadır. Çare treni bir ve beraber istasyonundan geçiyor. Çözüm bulutları birlik vadisine yağmur bırakıyor. Türkiye’yi dağıtmadan güçlenip tüm dünya mazlumlarına yeniden adalet götürebiliriz. Yeniden İslam’ın ışığında medeniyeti inşa edip şefkat dağıtabiliriz. Tıpkı Endülüs Yahudilerine sahip çıkabilen kudretli Osmanlı’da olduğu gibi.
Bu sebeplerle ey Türkler ve Kürtler tüm İslam âleminin ve dünya mazlumlarını zulmet altında inlemelerinin sebebi olmayın. Çünkü tarih bize gösteriyor ki Müslümanlar hariç adalet peşinde koşan topluluk olmamıştır. Avrupa medeniyeti adaletsizlik ve zulümden ördüğü denizinde boğulmuştur. Gelin mesul olmayalım. Gelin tarih değil hatalar tekerrür eder kelam-ı kibarına örnek olan topluluklar olmayalım. Gelecek nesiller bizden şikâyetçi olmasın. Allah geçmişte Balkanlarda, Orta Doğuda, Kuzey Afrika’da yaşanılan acıları bu millete tekrar yaşatmasın.