İslam dünyası tam anlamıyla bir jeokültürel parçalanmışlık içindedir. Oysaki sahip olunan din tam anlamıyla birleştirici, bütünleştirici bir dindir. Parçalanmışlığın önüne geçecek olan jeokültürel yakınlığın, benzeyişin ve amaç birliğinin farkındalığı olacaktır.
Kudüs üzerine yazılmış çok az kitap olmakla birlikte Osmanlı devri Kudüs arşivlerinin neredeyse hiç işlenmemiş olması uluslararası Kudüs görüşmelerinde stratejik hatalar yapmamıza da neden olmaktadır. Bilindiği gibi Kudüs aslında Müslümanların var olma meselesidir. Gündemden neredeyse hiç düşmeyen Kudüs üzerine tarihçiler eğilmek zorundadır.
Geçmişimizden kalan miras bizi sınırlarımıza hapsedemez. Sınırlarımızın yani kültürel olarak aynı kodları taşıdığımız Ortadoğuda ve kısmi olarak Balkanlarda, Kafkaslarda olanlara tarafsız, çekingen, müdahele etmeyen bir tavır sergileyemeyiz. Türkiye, 93 harbinde yaşanılan sıkıntılardan dolayı olası bir Rus savaşında savunma stratejisini Erzurum’dan Konya’ya kadar “nasıl Rusları durdurabiliriz” üzerine kurmuştu. Yani bu plan kabul edilemez bir hatadır. Türk ülkeleri, Çeçenistan gibi doku uygunluğu yaşadığmız unsurları planlarımıza katmadan, sırtımızı dönerek başarılı olamayacağımız ortadadır. Ve bu ecdadımızdan kalan mirasa hakarettir.
Aynı stratejik hatayı Bosna-Hersek meselesinde Aliya İzzet Begoviç yerine Sırp yanlısı Fikret Abdiç’i desteklemekle yapmıştık. Ege adalarını da stratejik yoksunluktan kaybettiğimiz bilinmektedir. ABD’nin kenar kuşak tabir edilen Rimland, Rusyanın sıcak denizlere inme ve Almanya’nın 7B stratejisi ile dünya hâkimiyeti için çalışmasına, ortadoğuda bulunmasına, karışıklıklar çıkarmasına karşılık Türkiye Osmanlı gibi “nizam-ı âlem” stratejisi ile hareket etmelidir. Mesela Rimland stratejisine karşılık olarak Pakistan’ın diyalog ile İslam’ın nurunu, güzelliğini Hindistan’a, Türkiye’nin AB süreci ile Avrupa’ya göstermesi gerekir ve bunu sağlamaya çalışmalıyız. Hudeybiye’de olduğu gibi sonuçları müspet olacaktır.
Bugün çeşitli ara formüller üretmek yerine İsrail yanlısı duruş sergileyen Arabistan, gelecekte tahkir ve tezyifle yâd edileceğini, peygamberin mirasına sırtını döndüğünü unutmaktadır. Bu bağlamda düşman paradigmalara hizmetkâr olduğunu görememektedir. Bu durumda Türkiye olarak biz İsrail endeksli Ortadoğu politikalardan vazgeçmeliyiz. Varlığımıza ve medeniyetimize düşman taraflara, Arap dünyasıyla hertülü kültürel uygunluğumuzu ön planda tutarak sağlam bir duruş ve teori-pratik uyumu ile mirasımıza uygun olarak hareket etmeliyiz. Aksi durumlar kalıcı-statik açmazlara, problemlere gebedir. Balfour deklerasyonu, San Remo Konferansı ve altı gün savaşlarında sergilediğimiz bölünmüş benlik, hatırlamaz miras yedi tutum kucağımıza bugünün sorunlarını getirdiği gibi gelecek elli yılın sorunlarını da doğuracaktır.
Yahudiler ve Hıristiyanlar bin yıldan fazla birbirine düşman olarak yaşadılar. Hıristiyanların “godkiller/tanrı katilleri” dedikleri Yahudileri öldürme girişimleri çok fazladır. Böyle bir ilişki Müslümanlar ve Yahudiler için sözkonusu değildir. Kudüs meselesi Yahudi ve Müslüman düşmanı olan Evangeliklerin Yahudi ve Müslüman savaşı çıkarma fikrinden öteye gitmez. Trump’ın yardımcısı Piece’ın Evangelik olduğunu ve Trump’ın Evangeliklerin desteğiyle başkan olduğu ortadadır. ABD, ikinci dünya savaşında Roger Garaudy’nin aktardığına göre Alman-Rus savaşında Ruslar kaybetmeye yakın olduğunda Rus tarafına, Almanlar kaybetmeye yakın olduğunda Alman tarafına asker göndermeyi planlar. Dönemin başkan yardımcısı ve sonrasında başkan olan Harry S. Truman bununla amaçlarının mümkün olduğunca her iki tarafın çok sayıda birbirlerini katletmeleri olduğunu söyler. Ne komünizm ne de nazizim ekseninde faşizm ABD’nin derdi değildir. Aynı durum körfez savaşında İran ve Irak’a verilen silahlarda da görülüyor. Bu bağlamda Kürt devleti vs ABD’nin umrunda değildir. Amaç mümkün olduğunca Türk-Kürt ölümleridir. Pkk/pyd’ye yapılan yardımlar Kürtlerin karakaşına ve gözüne olan sevdalarından olduğunu sananlar derin bir hata içindedirler.
ABD stratejisi Pasifikten Uzakdoğudan, Ortadoğu ve onun kalbi olan Kudüsten başlıyorsa bizim stratejimiz neden calexit çalışmalarına destekle California’dan başlamasın. İİT’nin İstanbul’da aldığı karar ve BM’de gerçekleştirilen oylamdan sonra Doğu Kudüs’te veya Gazze’de askeri üs inşa etmemiz muhakkak ki Ortadoğudaki dengeleri etkileyecektir. Strateji kim olduğunu bilmeden başlar. Kim olduğunu bilmek, medeniyet idrakini gerçekleştirmek stratejinin başlangıcıdır. Sağlam, tutarlı, atılgan bir duruş bizi istemeyenlerin bizim için kurguladığı bir dünyadan çıkış, kendi öz dünyamıza/benliğimize giriş demektir. Kudüs biz’dir, bizdendir, bizimdir.