Dinin veya dinlerin bilime engel, bir dogmalar bütünü olduğu iddiası pozitivizmin etkisidir. Pozitivizmin bilim anlayışı Thomas Khun’un çalışmalarıyla, Eisntein’in izafiyet teorisiyle, Max Plank, Heisenberg gibi fizikçilerin fiziği metafiziğe yaklaştırmalarıyla tarihe karışmıştır. Kuantum mekaniği de düşünceyi “Yaratıcı” fikrine yaklaştırmış vaziyettedir. Şunu belirtmekte fayda vardır ki bu etki yani dinin bilime engel olduğu iddiası aydınlamanın Hıristiyanlığa karşı bir tavır alışıdır. Söz konusu iddia tercüme yoluyla gelen batılı fikirlerdeki “din” kelimesinin yanlış bir şekilde İslam’a uygulanmasıdır. Maalesef bu yanlış anlam çevirisi ülkemizde kemikleşmiş bir meseledir. İslam ve bilimden bahsetmek kemiği kıracağından ilk andan itibaren çalışmalar halının altına süpürülmektedir. Kemikleşmiş kanaatler ise ders kitaplarına kadar inmiştir. Dimitri Gutas’a göre söz konusu İslam felsefesi olduğunda önümüzde duran iki sıkıntı vardır. Dışarıdan bakacak birinin göreceği iki sıkıntı -İslam felsefesi çalışmalarında- doğru ve sıhhatli anlamayı engelleyen ön yargılar ve yanlış anlamalardır[1]. Ona göre insanlık düşüncesinin hiçbir büyük dönemi, düşünce tarihçileri tarafından İslam felsefesi kadar adaletsiz bir şekilde ele alınmamıştır.[2] Ülkemizde bulunan düşünce-kavram karmaşasının (ki buna Anadolu Sendromu diyorum) bir diğer nedeni de bir zihniyet tarihi halini almış olan ön kabullerin her anlam ve alanda yapılacak çalışmaların önünü kapatmış olmasıdır. Örnek vermek gerekirse Selçuklu ve Osmanlının bilime, felsefeye katkısının olmadığı ön kabulü felsefe ve bilim-düşünce tarihinden ilahiyat sahasına kadar hâkim olan görüştür. Ne yazık ki ön kabuller cumhuriyet tefekkür tarihimizi kuşatmış durumdadır. Zihnimize daha iyi oturması için düşünce tarihimizin şerh ve haşiye tarihi olduğuna dair kanaatler de örnek verilebilir. İrtica, gerici, yobaz, muhafazakâr gibi bazı “araç kelimeler” de bu ön kabullere hizmet etmek için vardır. Cumhuriyet tarihinde Serbest Cumhuriyet Fırkası’ndan Ak Parti’ye kadar kapatılan, kapatılmaya çalışılan partilerin dahi suçu “irtica”dır. Kısaca İdeolojilerin saptırdığı, şirazesi kopmuş bir tefekkür dünyasında yaşıyoruz. Düşünce tarihimizin kabullenilmiş duraklarını daha anlayabilmek için sadece sosyolojik bakış açısıyla da olsa Şerif Mardi’ni iyi okumak gerekir. Bunun için diyebiliriz ki eğer bir pozitivistseniz veya pozitivist dünya görüşünden beslendiyseniz İslam’ın bilime katkısının olmadığını, bilimi engellediğini söyleyebilirsiniz.
Sözü Ahmet Hamdi Akseki ile bitirelim. “Benim neslimin büyük günahı tarihini bilmemek, tarihine inanmamak ve bilhassa tarihinde kendinden bir şey devam ettiğine inanmamaktı. Gördüğümüz feci terbiyenin (eğitim) altında tarihi bir mezar ve bütün vekayii birer ceset gibi düşünüyorduk. Mazimiz bir dağdı; onu çıkmıştık, şimdi inmekle meşguldük. Ve talihin bizi iniş tarafında dünyaya getirdiğine kızmaktan başka yapacak bir şeyimiz yoktu.”