POST-MODERN: Bu terim, Türkiye'de ordunun siyasi hükümete yapılacakları ve yapılmayacakları dikte ettirdiği, yani demokratik olmayan bir kurumun demokrasinin işleyişine müdahelesini anlatmak için kullanılmaktadır. Türkiye’nin gündemine 28 Şubat olayları ile girmiştir. İsimlendirmedeki niyet modern olanların yarattığı sıkıntılardan kurtulmaktır. Bunun için ülkenin yoğun dini kültüründen siyasetine, kısaca a’dan z’ye her konuda yeni bir kültürel kodlama, programlama şifreleri taşıyan bir darbeydi. Bin yıl sürecek esprisi bu sebeple yapılıyordu. Daha kısaca post-modern, modern olan herşeyle bir hesaplaşma gayretiydi. 28 Şubat için düşünürsek alışılageldik darbe kalıbının içine çıkılmıştı. Asker demokrasiye balans ayarı veriyor, istediklerini yaptırıyordu. Bundan önceki darbelerde ise asker yönetime bizzat oturuyordu.
İRAN DEVRİMİ: İmam Humeyni, İslam bilimleriyle ilgili eserlerinden çok, Muhammed Rıza Şah Pehlevi'ye karşı açıkça tutum alması, Batı nüfuzuna karşı çıkması ve devlet yönetiminde İslami kuralların geçerliliğini uzlaşmaz biçimde savunmasıyla tanındı. 1950'lerde Ayetullah, 1960'ların başlarında da Büyük Ayetullah unvanını alarak Şiî molla hiyerarşisinin en üst katına yükseldi.
İran devriminin en belirgin özelliği, Fransız İhtilalinden bu yana yayılan milliyetçilik duyguları ile imparatorluklar dağılmış ve ulusal devletler kurulmuştu. Özellikle İslam coğrafyasında Arap milliyetçiliği ile birçok devlet kurulmuştu veya kurdurulmuştu. Bu devletlerin inşasında birinci basamağı din ve dini değerler değil milliyetçilik almıştı. Liderler İslamî argümanları neredeyse hiç kullanmadı. Sekülerleşme de din karşısında hızla yükselmişti. Batı kaynaklı dinin biteceği söylemleri, tanrının öldüğü teorileride zaten dünyada hızla yayılmıştı. İşte bu noktada İran İslam devrimi dindar kesimleri cesaretlendirmiş, örgütlemiş ve dini değerler tekrar ön plana çıkmıştır. Dinin modernizm, küreselleşme gibi unsurlar karşısında yenilmediği, canlandığı görülmüştür. Yüzeysel de olsa Araplar arasında demokrasiye geçişlere zemin hazırlamıştı.
Türkiye’de yaşanan 15 Temmuz darbe girişimi ise bilindik tüm hikâyelerin dışındadır. Bu sebeple üstte incelenen iki darbe gibi sonuçları olacaktır. Çünkü hikâyenin yani darbeyi durduran kahraman milletin ta kendisiydi. Millet, iradesini temsil etmede kararlı olduğunu eşsiz bir şekilde gösterdi. Kuşkusuz başka ülkelerde yaşanacak darbe girişimlerine karşı durma adına örnek olacaktır. Bu sebeplerle birlikte siyaset biliminde incelenmeyi hakeden bu olaya bir isim bulmak gerekir. Tankların önüne yatan gençlerin resmi ana tema olacak şekilde benim önerim: POST-MODERN DİRİLİŞ
Öte yandan İran devriminde sol kesimlerin savunduğu değerler ters yüz olmuş geri plana itilmişti. Hatta Ahmedi Nejat döneminde İslam öncesi İran tarihi derslerden çıkarılmış, yasaklanmıştı. Türkiye’de ise 15 Temmuz darbesi, demokrasi, özgürlük, insan hakları diye bağıran ve sesi gür çıkan kesimin aslında işin tüccarlığını yaptıklarını göstermiştir. Bu konularda artık ders vermeye, ahkâm kesmeye zerre kadar hakları kalmamıştır. İnsan hakları, eşitlik, demokrasi vs dersleri vermeye yüzleri kalmamıştır. Eylem ve söylemleri arasındaki tutarsızlık nedeniyle batı kaynaklı ideolojilerinin hiçbir parıltısı kalmamış, genç dimağları etkileyecek seviyede olmadığı ispatlanmıştır. Bu haliyle yine Arap devletlerine İran devriminde olduğu gibi Türkiye rol-model olabilir. Batı medeniyeti karşısında duyduğumuz “geri kalmışlık sendromu” yıktığımızın şifrelerini bi dirilişte bulabiliriz.Bunu aşmak adına tarihimizin ihtişamını gerek sosyal adalet gerek kudret olarak idrak etmek gerekir.